Ayandon fırtınasından kocakarı soğuklarına, kestane karasından pastırma yazına kadar iklim ve coğrafyanın el ele yaşandığı harika bir liman kentidir Amasra. Denize doğru bir kulaç gibi atılmış yarımada ve adaları ile hep doğadan gelecek olan ve ona verilecek olan nimetlerin kalesidir. İki adalı, iki koylu beş tepeli Amasra yarımadası, Karadeniz’in sanki ‘seni ben yetiştirdim’ diyerek ana karadan koparıp almak istediği üzüm salkımı gibidir. O yarımada ve adalar mı denize doğru uzanır, yoksa o ismi kara deniz mi karaya sığınmak ister ve girer toprağın bağrına anlayamazsınız. İşte bu tutkulu sarmaş dolaş oluşun, deniz ile karanın çocuğudur Amasra. İki korunaklı koyu ile zor denizleri aşıp gelen gemicilerin sığınma ve ticaret limanı, aynı zamanda Anadolu’nun da Karadeniz’e açıldığı ender kapılardan biridir.
Küçük Liman’dan Boztepe’ye doğru yol alırken kemere köprüsüne varmadan yolun sağ tarafında yukarıya doğru uzanan yokuşlar ve merdivenler göreceksiniz. Bu yolların her biri sizi kalenin içine götürür. Amasra Kalesinin içerisinde Cenevizlilerden kalma bir “küçük kilise”, kiliseden camiye çevrilme “Fatih Camisi” ve kale surlarının üzerinde bir çok figür halen belirgin bir şekilde durmaktadır.
1884 yılında Bolu mutasarrıfı İsmail Kemal Bey tarafından Kaleiçinde ilkokul (İptidai mektebi) olarak yaptırılmıştır. Daha sonra kaymakam evi olarak tadil edilmiştir.
Amasra’daki Osmanlı Hamamı 17. yy’da yapılmıştır. Hamamın soğukluk bölümü yıkılmıştır. Ilıklığı, üç kurnalı yıkanma odası, giriş halveti, dinlenme makatı ve holü, sıcak ve soğuk su hazne bölümleri sağlamdır. Ilıklık bir orta kubbe ve iki yarım kubbe ile örtülüdür. Dört köşede görülen biyeler Anadolu Beylikleri Dönemi mimarisini hatırlatmaktadır. Evliya Çelebi hamamdan “Bir Hamam-ı Dilküşa” (gönül açıcı, ferah hamam) diye söz etmiştir. Bugün bir çay bahçesinin içinde muhafaza edilmektedir.
Amasra’daki yeraltı galerileri Zindan Mahallesinde Kaleiçi’nden başlamakta ve liman yönünde yerleşim yerlerinin altında devam etmektedir. En önemli bölümü Tomaşkuyusu mevkisinde görülen galerinin Roma dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Kale içindeki ana girişten itibaren yaklaşık 80m. Uzunluğundaki bölümüne girilebilmektedir. Bazı tarih bilimciler tarafından Roma Dönemine ait bu galerilerin Kapadokya’daki sığınaklardan esinlenerek yapıldığı söylenmektedir.
Tavşan Adasındaki Kilise nin, Bizans döneminde yapıldığı varsayılan tapınak Osmanlılar zamanında bakımsızlıktan yıkılmış, kalan döşeme mozaikleri ve temelleri ise defineciler tarafından sökülmüştür. Yapılan incelemeler sonucunda kilisenin orta bölümünün hac şeklinde planlanmış olduğu tahmin edilmektedir.
Karadağ’dan Amasra’ya gelen madenci Edhem Ağa (ölümü 1921), 1864’te Tarlaağzı köyünde kömür ocağı açmıştır. Epeyce bir servet edindikten sonra, ailesi için tasarladığı evi yaptırmak üzere kayınbiraderi İbrahim Ağa’yı (ölümü: 1909) (*) bina emini olarak görevlendirmiş ve söylenceye göre kendisine bir fes dolusu altın Osmanlı lirası vermiştir.
Kale içinde bulunan Küçük Kilise Bizans döneminde ünlü olan buradaki tapınak, Osmanlı zamanında uzun yıllar boş kalmış ve kendiliğinden yıkılmıştır. Döşeme mozaiklerini ve temellerini ise defineciler sökmüşlerdir. Yapılan bilimsel etüdler sonucunda burasının; bir narteks ile köşe oda ve apsidlereyer verilerek orta mekana “Haç” planı sağlanmış bir kilise olduğu açıklanmıştır.
Metropolis (Eyalet başkenti) Amastris’in geniş bir alan içinde büyümesi, kalabalık ve planlı bir kent görünümü alması için imparator Traianus (98-117) zamanında imar çalışmalarına hız verildiği sanılıyor. Resmi alan (Form), Eyalet Meclisi Sarayı (Basillique), Şeref yolu (Arter), Tiyatro, Akropol, Tapınaklar, muntazam cadde ve lağım şebekeleri. Güneydeki Akropolden başlayarak yarımadaya doğru, kent dokusunun başlıca nirengileri bunlardı, aşağı yukarı hepsi de M.S. 1. yüzyılın ikinci yarısı ile 2. yy başlarında yapıldı.
Amasra’da Kale içinde yer alan Cenova Şatosu, Cenova ailesi tarafından bir iç kale olan yapıda saray haline getirilen yerdir. Yapının en ilginç özelliği olan girişdeki kapıda Amasra’ya egemen olmuş ailelerin armaları, tüm güzelliği ile korunup günümüze kadar gelmiştir. Amasra merkezdeki büyük liman tarafından çıkıldığında Şatoya ulaşılmaktadır.
Fatih camii ilk yapıldığı dönemde kilise olarak inşa edilmiştir. IX. yüzyıl eseri olan yapı, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra camiye çevrilmiştir. Bizans mimarisinin duvar işçiliğini en iyi yansıtan kiliselerden biri olmasına rağmen camiye çevrildikten sonraki dönemlerde onarımda geçmiştir ve orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Caminin üst örtüsü tonozludur.
Kuş kayası Yol Anıtı, Amasra’ya 4 Km. mesafede, Amasra-Bartın yolu üzerinde yer alan anıt, Anadolu’daki tek yol anıtı olması ile önemlidir. Roma İmparatoru tarafından Bitinya Valisine yaptırılan anıt, kral heykeli, iki kitabe ve kartal figüründen oluşmaktadır.
Kemerdere Köprüsü, Bartın-Amasra yolu üzerinde, Amasra’ya 3 Km. mesafedeki cevizlik vadisinde yer alır. Roma döneminde inşaa edilen yolların bir parçasıdır.
Galla Pazarı, Amasra’da geleneksel hale gelmiş her salı ve cuma günleri kurulan yöre kadınlarının ürettiği, hazırladığı ürünlerin sergilendiği ve satıldığı pazardır.
Kemere Köprüsü Amasra’da Sormagir ve Boztepe mahallerini birbirine bağlayan Roma döneminde şehre inşa edilmiş olan bir köprüdür. Köprü hali hazırda kullanılıyor olması nedeniyle restorasyon görmüştür.
Amasra’da ilk müze 1955 yılında belediye binasının küçük bir odasında faaliyete geçirilmiştir. 1969 yılında eski ilkokul binasına taşınmıştır. Zamanla yeni bir müze ihtiyacının doğmasıyla, 1884’te Bolu kaymakamı İsmail Kemal Bey tarafından başlanan, fakat yarım kalan Bahriye mektebi 1975 yılında bakanlık tarafından satın alınarak tamamlanmış ve 30.01.1982 tarihinde Amasra Müzesi faaliyete geçirilmiştir.